Eyüp Orak: Bizlere biraz geçmişinizden söz eder misiniz? Nerede doğdunuz, babanız ve dedeniz ne zaman Türkiye’ye geldi?
Sadettin Tanseli. Ben 1953 yılında İstanbul’un Fatih İlçesi’nde doğdum. Annem ile babam da İstanbul doğumlu. Fakat her ikisinin de kökeni Rumeli’dir.
Eyüp Orak & Fuat HüdaverdiRahmetli babaannem Tikveş’ten gelmiş, ondan sonra annemin babası ve annesi o zamanlar Yugoslavya’nın, bugünkü Makedonya’nın Kalkandelen şehrinden Türkiye’ye göç etmişler. Fakat ben 6-7 yaşlarımdayken son göçmen akımının olduğu zamanlar hep dedemin getirdiği veya kefil olduğu veya işlemlerini yapıp getirdiği insanların ziyaretine çok gittim. Onların buraya nasıl geldiklerini gördüm. Hatta babamın kayınpederinden yani dedemden gelen talimatla evimizin alt katına sözde kiracı aldık. Büyük bir sandıkları vardı, geldiklerinde içinde kömür bile getirmiştiler. Dedemler 1919 yılında gelmişler Türkiye’ye. Babaannem de o zamanlar gelmiş. Osmanlı askeri olduğundan, gelirken de 25-30 tane aile getirme hakları varmış. Dedem 23 yaşında buraya gelirken beraberinde bir grup aile de getirmiş. Bunların arasında maddi durumu iyi olan da vardı, olmayan da… Dedem olmayanlara elinden geldiği kadar yardım etmeye çalışmış. Bazı Rumelili çok zengin insanlarda vardı. Çok önceden gelip burada iş kurup para kazananlar da vardı. Bunların içinde Şarık Tara gibi birçok insan var. Hepsi dedemin arkadaşıydı.
Eyüp Orak: Size hikayeler anlatırlardı değil mi?Evet… Özümüzü görmek için gerçekten memleketimize gitmek gerekli. Bunca yıl sonra iki ülke arasında giriş - çıkış serbest olduktan sonra ancak bu sene nasip oldu gidip görmek. Annem 2003 yılında 80 küsur yaşında vefat etti. O burada doğmasına rağmen, her zaman oralara gitmek her zaman istedi ama nasip olmadı. Onca seneden sonra serbestlik geldi, annemi de o yaşta götüremezdim zaten. Biz bu sene gittik oralara ama tam zevkine varamadık çünkü bizi götüren Başkanımız her yeri göstermek için hızlı hızlı gezdik. Orasının bir düğününü, bir eve misafir olup aile ortamını göremedik. Gidenler çok memnun kalıyor oradan çünkü Rumeli insanı insanları ağırlamaktan hoşnutluk duyuyor. İnsanların sıcaklığından muhabbet alıyorlar. Biz bunları biliyoruz ama bilmeyenler de vardı aramızda. Onlar buraya geldiklerinde 2-3 saat oradaki ağırlanmayı, samimiyeti anlattılar; şöyle yaptılar, böyle yaptılar diye. Orada şu husus dikkatimi çekti: Makedonya’da Kalkandelen’de çok sayıda pırıl pırıl işsiz genç vardı. Orada bir de şunu gördüm. Bu huy maalesef bizde de mevcut. Merkezdeki caminin arkasında Osmanlı paşalarına ait 7 tane köşk varmış. Bunların hepsini yıkıp, beton bina dikmişler!
Devamı Derginiz Tuna Boyları Rumeli'nin 22. sayfasında...
» Balkanlarda Türklük Ruhunu Kazımaya Çalıştılar
» Türk Peynirine Kimlik Kazandıran Usta
» Türkiye'nin sınırı Bosna'dır, İşkodra'dır, Üsküp'tür.
» 30 Metrekarelik Atölyeyi Küresel Şirkete Dönüştüren Bilge. Ümmet Alaca